top of page
Yazarın fotoğrafıMoussa Hissein Moussa

Afrika’da “Seçimsiz Demokrasi”: Seçimler ve Demokratik Yanılsama Arasında



Giriş

1980'lerin sonlarından bu yana, çoğu Afrika ülkesi tek partili rejimlerden veya askeri diktatörlüklerden çok partili demokratik rejimlere geçiş yaptı. Bu değişim, iç demokratik baskılar ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından uluslararası sistemdeki dönüşümler tarafından başlatıldı. Az sayıda istisna dışında, demokrasi Afrika'da en uygun siyasi örgütlenme ve yönetim biçimi olarak kök saldı, meşruiyet kazandı, kaba kuvvet yerine hukukun üstünlüğüne dayandı. Bu demokratik açılımın önemli bir yönü, yeni siyasi aktörleri dahil etmek için siyasi alanın genişletilmesi ve liderleri seçmek için seçimlerin kullanılması olmuştur. Ancak, birçok durumda, bu seçimler mükemmel olmaktan uzaktı ve sonuçlar kaybedenler tarafından şiddetle tartışıldı. Bu, özellikle bazı hükümetlerin iktidarlarını ve kamu kaynaklarını seçim sürecini kendi lehlerine manipüle etmek için kullandıkları durumlarda geçerliydi. Sonuç olarak, Afrika kendini ünlü Ugandalı ekonomist Thandika Mkandawire'nin dediği gibi; “demokrasi ile ama seçimsiz” bir şekilde buldu.


Afrika'da Seçimler: Yasal Bir Çerçeve Ama Gerçek Seçenekler Yok

1990'ların sonlarında, kıtadaki ezici çoğunluktaki demokratik olarak seçilmiş rejimlerin varlığına rağmen, yeni demokrasilere yönelik halkın hayal kırıklığı hissedilmeye başlanmıştı. Yüksek beklentiler, demokrasinin yoksulluk, yolsuzluk ve azgelişmişlik on yıllarını tersine çevireceğini uman halkın beklentileri, yeni demokratlar tarafından pek karşılanmadı.


Yukarıda belirtilen soru, mevcut çok partili demokrasinin Afrikalı halka sunduğu seçeneklerin doğasını sorgulamaktadır. Bazı eleştirmenler bunun gerçek bir seçenek sunmadığını iddia ederken, diğerleri bunun Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünyada Afrikalılar için mevcut tek seçenek olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle şu soruyu sormak uygun olacaktır: Afrikalılar mevcut demokrasiyi mi seçtiler yoksa bu onlara mı dayatıldı? Görünüşe göre soru, Afrika'da belirli bir tür demokrasinin teşvik edildiği ideolojik çerçevede yatmaktadır. Bu durumdan kaynaklanan birkaç zorluk vardır. En önemlisi, Afrika'daki mevcut demokraside vatandaşların yeridir. Bu çok partili demokrasi kapsayıcı mı? Seçimler vatandaşlara gerçek bir seçenek sunuyor mu yoksa hiçbir seçenek sunmuyor mu?


Bazı düzeylerde, belirli bir tür demokrasiyi tam olarak anlamayan veya benimsemeyen halkların karşı karşıya kaldığı bir seçim tiranlığı var gibi görünmektedir. Ayrıca, yoksulluğu artıran ve orta sınıfı ezen ekonomik reform programlarının kargaşasına yakalanmışlardır. Böyle bir bağlamda, siyasi sürece ne katılım sağlayabilirler ne de süreçte etkili olabilirler, sadece periyodik seçimlerde oy kullanabilirler. Ayrıca, devlet, kurumları ve iktidar partisi seçim süreci üzerinde büyük bir etkiye sahiptir, bu yüzden çoğu durumda seçimler gerçek bir seçenek veya siyasi sürece katılma fırsatı sunmaz.


Bir başka açıdan da vatandaşlar bir siyasi partiye oy verebilirler ancak iktidara geldikten sonra bu partinin uygulayacağı ekonomik politikalar üzerinde seçim yapma şansları yoktur. Afrika'daki deneyimler, vatandaşların oy verdiği partilerin uyguladığı ekonomik politikalar üzerinde söz sahibi olmadığını göstermektedir. Gittikçe daha fazla, Afrika devletlerinin benimsediği ekonomik politikalar, sorumluluğu, gücü, dış gruplar ve yerel teknokratlardan oluşan "rüya ekip" gibi bazı gruplara devretme eğilimindedir ve bu gruplar, sosyal etkileri göz ardı ederek "adil fiyat" peşinde koşmaktadır.

Dolayısıyla, giderek daha fazla, ekonomik mantık halk iradesinin önüne geçmekte, farklı adaylar arasındaki seçimleri önemsiz hale getirmektedir çünkü hepsi, yoksulları cezalandıran ve güçten yoksun bırakan aynı ekonomik reformları uygulamaktadır. Kıtada, 1990'ların başlarındaki coşkudan bu yana, resmi demokrasinin giderek vatandaşların politikaya katılımını azalttığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Daha fazla, esas olarak, aynı siyasi elitler ve yeniden düzenlenmiş eski diktatörler, ekonomik reformları kıtada teşvik etmeye istekli uluslararası bir toplum tarafından desteklenmekte ve politik süreç üzerinde güç biriktirmektedir. Demokratik kurumları kişisel amaçlar için bükmeye çalışan bu siyasi sınıfın demokrasiye karşı tutumu ikircikli ve fırsatçıdır. Bazıları, görev sürelerini uzatmak veya güçlü rakipleri seçim rekabetinden dışlamak için anayasayı değiştirmeye çalışmıştır. Devletle olan bağları ve güç ağlarına aidiyetleri sayesinde, seçimlere katılmak, kazanmak için gereken yapılar ve kaynaklara sahip olan bu zengin elitlerdir.



“Seçimsiz Demokrasi”: Hangi Zorluklar ve Hangi Strateji?

Claude Ake’nin eleştirel düşüncelerinin, 1980’lerin sonlarından bu yana Afrika'da gerçekleşen siyasi reformları ve demokratik geçişleri anlamak için derin sonuçları olduğuna şüphe yok. Tüm bunlara nasıl anlam verebiliriz ve hem uygulanabilir hem de sürdürülebilir seçenekler nelerdir? İdeal ile Afrika'da devam eden siyasi süreçler arasındaki mesafe nedir? Afrikalı "yeni demokratlar" gerçekten gerekli değişiklikleri getirebilir mi? Kıta otoriter geçmişinden tamamen kurtulmuş mudur? Demokratik mücadelelerin çeşitli Afrika ülkelerinde geçtiği tarihsel ve sosyal deneyimlerin çeşitliliği göz önüne alındığında, basit cevaplar yoktur. Açık olan şudur ki; Afrika'nın geleceği, kıta genelinde devam eden siyasi ve ekonomik reform projelerinin demokratik sonuçlarına bağlı olacaktır.


Afrika'da çok partili demokrasiyi getiren siyasi reform süreci yoğun tartışmalara konu olmuştur. Bazı akademisyenler, otoriter yönetimden demokratik yönetime geçişleri olumlu bir gelişme olarak överken, diğerleri bunları elitist karakterleri nedeniyle eleştirmiş, yerel halkın çıkarlarını göz ardı ettiklerini ya da daha kötüsü "geçişsiz" olduklarını savunmuşlardır. İlki, sivil toplum tarafından yürütülen demokrasi mücadeleleri ile vatandaşların haklarını güvence altına alan bir demokrasinin kurulması arasındaki bağlantıya dikkat çeker. Ayrıca, siyasi alanın genişlemesinin, daha önce dışlanmış grupların siyasi sürece katılmalarını sağladığını ve seçimlerin, liderlerin halklarına karşı hesap vermeleri gerektirdiğini, keyfi bir şekilde yönetemeyeceklerini belirtmişlerdir. Bu duruşun, çok partili demokrasiye dönüşün, muhalefetin örgütlenmesine ve iktidardaki partileri yenmesine olanak tanıyan koşullar yarattığı bazı Afrika devletleri açısından belli bir önemi olduğuna şüphe yoktur. Bu, Zambiya, Senegal, Gana, Malawi ve daha yakın zamanda Kenya'da gerçekleşmiştir.


Siyasi alanın açılmasına ek olarak, özellikle ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi bazı haklar da daha önce susturulmuş seslerin kendilerini ifade etmelerine, liderlerin aşırılıklarını eleştirmelerine olanak tanımış ve muhalefetin sesleri olarak hareket etmelerine fırsat sağlamıştır. Bu bağlamda, 1990'lardan bu yana Afrika, özel medyanın, özellikle radyo istasyonları ve gazetelerin, gelişimini görmüştür. Bu medya, insanların kendilerini ifade edebilecekleri, halka alternatif haber ve bilgi kaynakları sağlayan platformlar olarak hizmet etmektedir. Senegal, Gana ve Nijerya örneklerinde olduğu gibi, medya, demokratikleşme mücadelelerinde önemli bir rol oynamıştır. Diğer durumlarda, örneğin Zimbabve'de, alternatif medya zor koşullar altında çalışmaya devam etmekte, ancak iktidar partisi veya hükümetin halkın inanmasını istediği bilgilere alternatif bilgiler yaymaya devam etmektedir.



Sonuç

Demokrasinin on yıllarca süren yoksulluk, yolsuzluk ve geri kalmışlığı tersine çevireceği beklentileri, yeni demokratlar tarafından pek karşılanmadı. Bazı durumlarda, "eski rejim"in çöküşü askeri darbeler, kaos, iç savaşlar ve bölgesel çatışmalara yol açtı; diğerlerinde ise kurnaz diktatörler iktidarda kalmayı askeri liderlerden "yeni demokratlara" dönüşerek, muhalefeti bastırarak veya bölerek, ya da çok partili sistemin sadece sembolik olarak uygulanmasına izin vererek meşrulaştırdılar. Kısacası, halkın hayal kırıklığı ve seçim süreçlerine karşı artan bir cynizm belirgin hale geldi. Bu durumu düzeltmek için, sivil toplumun ve uluslararası kuruluşların özgür ve adil seçimleri teşvik etmedeki rolü çok önemlidir. Son olarak; siyasi eğitim ve vatandaşların bilinçlendirilmesi demokrasinin güçlendirilmesi için gerçek bir demokratik geçiş ve liderlerin hesap verebilirliğini sağlamak için kurumsal reformlar gereklidir.

0 görüntüleme

Yorumlar


bottom of page