top of page

Afrika Göçü ve Batı'nın Yalanları: Afrika İçi Gerçekliğe Yakından Bakış

Yazarın fotoğrafı: Habibu Djuma Habibu Djuma

Göç, insan varlığının temel bir unsuru olarak toplumları, ekonomileri ve kültürleri şekillendirmektedir. Zengin tarihi ve çeşitli nüfuslarıyla Afrika da bu durumdan farklı değildir. Ancak, özellikle Batı medyası ve siyasi söylemlerinde Afrika göçünün tasviri, genellikle Avrupa ve Kuzey Amerika'ya sığınma ya da daha iyi fırsatlar arayışında olan büyük bir kitlesel göç anlatısına odaklanmaktadır. Bu tasvir ise yanıltıcıdır ve daha karmaşık bir gerçeği gizlemektedir. Gerçek şu ki, Afrika göçünün büyük çoğunluğu kıta içi gerçekleşmekte olup, "Batı'ya kaçış" gibi basitleştirilmiş bir düşünceyle çok az ilgisi olan birçok faktörden kaynaklanmaktadır.


Afrika Göçü Kalıplarını Anlamak


Afrika göçü, ağırlıklı olarak kıta içi gerçekleşmektedir. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü'ne (IOM) göre, Afrikalı göçmenlerin yaklaşık %80'i kıta içinde kalmaktadır. Bu istatistik, Afrika göçünü Avrupa'ya yönelmiş bir kriz olarak çerçeveleyen yaygın Batı anlatısı ile keskin bir tezat oluşturmaktadır. Bu kıta içi göçün nedenleri çeşitli ve çok yönlüdür. Ekonomik fırsatlar, çatışmalar, çevresel değişiklikler ve sosyal ağlar bu süreçte önemli rol oynamaktadır. Örneğin; Güney Afrika, Nijerya ve Kenya, nispeten güçlü ekonomileri ve sundukları fırsatlar nedeniyle kıta içi göçmenler için önemli bir varış noktası haline gelmiştir.


Afrika İçindeki Ekonomik Göç


Ekonomik göç, kıta içi hareketin temel itici gücüdür. Afrika kıtası, doğal kaynaklar ve çeşitli ekonomiler açısından zengin olup, göçmenleri çeken çeşitli istihdam ve iş fırsatları yaratmaktadır. Güney Afrika ve Nijerya, ekonomik beklentilerin Afrika içindeki göç akışlarını nasıl teşvik ettiğine dair başlıca örneklerdir. Güney Afrika, nispeten gelişmiş ekonomisiyle uzun süredir Zimbabwe, Mozambik ve Lesotho gibi komşu ülkelerden gelen göçmenler için bir cazibe merkezi olmuştur. Bu göçmenler genellikle tarım, madencilik ve ev hizmetleri gibi sektörlerde istihdam aramaktadır. Daha yüksek ücretler ve daha iyi çalışma koşulları, bu hareketleri teşvik etmektedir. Benzer şekilde, Afrika'nın en büyük ekonomisi olan Nijerya, Batı Afrika ve ötesinden gelen göçmenleri, özellikle hareketli pazarları ve sanayilerinde iş fırsatları arayanları çekmektedir.


Ayrıca, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ve Doğu Afrika Topluluğu (EAC) gibi bölgesel ekonomik topluluklar, insanların serbest dolaşımına izin veren anlaşmalar yoluyla bölgesel göçü kolaylaştırmıştır. Örneğin; ECOWAS’ın kişilerin serbest dolaşımı, ikamet ve kuruluş protokolü, Batı Afrika'daki göç akışlarını önemli ölçüde artırmış ve ekonomik değişimleri ve bölgesel kalkınmayı teşvik etmiştir.



Çatışma Kaynaklı Yer Değiştirme ve Göç


Kıta içi göçün diğer önemli itici gücü, çatışma ve şiddettir. Afrika'nın çeşitli bölgeleri uzun süredir çatışmalara sahne olmuş, bu da geniş çaplı yer değiştirme ve göçle sonuçlanmıştır. Büyük Göller bölgesi, Afrika Boynuzu ve Sahel, çatışma kaynaklı göçün yaygın olduğu bölgeler arasında öne çıkmaktadır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DRC), yıllar süren silahlı çatışmalar, siyasi istikrarsızlık ve şiddet nedeniyle milyonlarca Kongolu’nun güvenlik arayışıyla evlerini terk etmek zorunda kaldığı bir örnektir. Bu yerinden edilmiş bireylerin birçoğu Uganda ve Tanzanya gibi komşu ülkelere sığınmaktadır. Örneğin; Uganda, büyük bir kısmı Güney Sudan ve DRC'den gelen bir milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaparak Afrika'nın en büyük mülteci kabul eden ülkelerinden biri olmuştur. Benzer şekilde, Somali'nin uzayan çatışmaları ve istikrarsızlığı, Afrika Boynuzu’nda önemli sınır ötesi hareketlere yol açmıştır. Etiyopya ve Kenya, nispeten daha istikrarlı ortamlarıyla Somali mültecileri için önemli ev sahibi ülkeler haline gelmiştir.


Çevresel ve İklim Kaynaklı Göç


Çevresel değişiklikler ve iklim değişkenliği, Afrika'daki göç modellerini giderek daha fazla etkileyen önemli faktörler haline gelmektedir. Kıta kuraklıklar, seller ve çölleşme gibi iklim değişikliğinin etkilerine karşı özellikle savunmasızdır. Sahel bölgesi, Batı ve Orta Afrika boyunca uzanarak, çevresel zorlukların göçü nasıl tetiklediğinin başlıca örneğini teşkil etmektedir. Kuraklaşma, düzensiz yağışlar ve toprak bozulması kombinasyonu, birçok Sahel toplumunu ekilebilir arazi ve su arayışıyla göç etmeye zorlamaktadır. Nijer, Mali, BurkinaFaso gibi ülkelerde çobanlar ve çiftçiler değişen çevreyle başa çıkabilmek için mevsimsel ya da kalıcı olarak yer değiştirmektedir. Bu tür göç, genellikle ülkeler içinde veya komşu bölgelere sınır ötesi hareketlerle gerçekleşmekte olup, Afrika topluluklarının çevresel stres faktörlerine yanıt olarak benimsediği uyum stratejilerini yansıtmaktadır. Ayrıca, Senegal ve Gana gibi ülkelerdeki kıyı bölgeleri, deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyı erozyonu gibi sorunlar nedeniyle toplulukların yer değiştirmesine ve daha güvenli iç bölgelere göç etmelerine yol açmaktadır. Bu çevresel zorluklar, göçü yurtdışına daha iyi ekonomik beklentiler peşinde koşmak yerine, bir dizi etkene verilen karmaşık bir tepki olarak anlamanın önemini vurgulamaktadır.


Sosyal Ağların ve Kültürel Bağların Rolü


Sosyal ağlar ve kültürel bağlar, Afrika içi göçü şekillendirmede önemli bir rol oynamaktadır. Birçok Afrika toplumu, göçün normal bir yaşam parçası ve aile ile sosyal ağların korunması için bir araç olarak kabul edildiği uzun bir hareketlilik geçmişine sahiptir. Bu ağlar, göçmenlere iş fırsatları, barınma ve varış noktalarındaki sosyal entegrasyon hakkında bilgi sağlayan destek sistemleri sunmaktadır. Örneğin; Batı Afrika'daki Hausa tüccarları, Nijerya'dan Gana'ya, Nijer ve ötesine uzanan, ulusal sınırları aşan uzun süreli ticaret geleneklerine sahiptir. Bu ulusötesi ticaret ağı, mal ve insan hareketini kolaylaştırarak bölge genelinde ekonomik ve kültürel bağlantıları güçlendirmektedir. Benzer şekilde, Doğu Afrika ve ötesine yayılan Somali diasporası, ana vatanlarıyla güçlü bağlarını sürdürerek havale akışını kolaylaştırmakta ve sınır ötesi toplulukları birbirine bağlayan göç ağlarını teşvik etmektedir. Bu sosyal ağlar ve kültürel bağlar, Afrika içi göçü anlamada kritik öneme sahiptir, zira göç kalıplarını şekillendirmede insan bağlantılarının ve toplumsal direncin önemini vurgulamaktadır. Afrika içindeki göç, genellikle aile üyeleriyle yeniden bir araya gelme, eğitim fırsatları peşinde koşma veya kültürel alışverişlerde bulunma isteğiyle gerçekleşmekte olup, sadece ekonomik ya da politik faktörlerden kaynaklanmaktadır.



Batı Anlatısı: Mitler ve Yanılgılar


Afrika göçünün karmaşık gerçekliklerine rağmen, Batı anlatısı bunu genellikle yoksulluk ve çatışmadan kaçan bireylerin Avrupa veya Kuzey Amerika'da daha iyi bir yaşam arayışı olarak basitleştirir. Bu anlatı, sansasyonel medya haberleri, politik söylemler ve göç dinamiklerinin incelikli bir anlayışını gölgeleyerek sınır güvenliği ve kontrolünü vurgulayan politika tartışmaları ile sürdürülmektedir.


Afrika göçüne tümüyle Batı’ya yönelik olduğu fikrine odaklanmak, sadece yanıltıcı olmakla kalmaz, aynı zamanda zararlıdır. Yabancı düşmanlığı duygularını körükler, kısıtlayıcı göç politikalarını şekillendirir ve Afrikalı göçmenlerin ev sahibi topluluklara olan katkılarını göz ardı eder. Dahası, Afrikalı göçmenlerin iradesini hiçe sayarak, onları kendi koşulları doğrultusunda mantıklı seçimler yapan aktif aktörler yerine pasif kurbanlar olarak gösterir. En yaygın mitlerden biri, Avrupa'ya yönelik “göçmen krizi” fikridir. Bazı Afrikalıların Avrupa'ya göç ettiği doğru olsa da, bu sayı genellikle tasvir edilenden çok daha azdır. Avrupa İstatistik Ofisi'ne (Eurostat) göre, 2020 itibarıyla Avrupa'da yaşayan AB dışı göçmenlerin %10'undan azı Afrikalılardan oluşmaktaydı. Bu istatistik, Avrupa'ya yönelik kitlesel bir Afrikalı göçmen akışı fikrine meydan okumakta ve odak noktasını Afrika içi göç dinamiklerini anlamaya kaydırmanın gerekliliğini vurgulamaktadır.


Göç Rotalarının ve Risklerin Gerçekliği


Avrupa'ya ulaşmaya çalışan Afrikalı göçmenlerin yolculukları, genellikle Sahra Çölü ve Akdeniz üzerinden tehlikeli rotaları içerir. Bu yolculuklar, göçmenlerin çaresizliğini istismar eden kaçakçılar ve insan tacirleri tarafından kolaylaştırılır, geçiş için fahiş ücretler talep edilir ve insanlık dışı koşullar altında gerçekleştirilir. Ne yazık ki, birçok göçmen bu yolculuklarda susuzluk, açlık ya da boğulma nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Uluslararası Göç Örgütü'ne göre, 2014'ten bu yana Akdeniz'de 20.000'den fazla göçmen ölmüş ya da kaybolmuştur. Bu kasvetli istatistikler, Avrupa'ya göç girişimlerinde karşılaşılan risklerin altını çizer ve daha güvenli, yasal göç yollarına duyulan ihtiyacı vurgular. Ancak, bu tehlikeli yolculukların, Afrikalı göçmenlerin çoğunluğunu temsil etmediğini kabul etmek önemlidir. Daha önce de belirtildiği gibi, Afrikalı göçmenlerin çoğu kıta içinde, genellikle yerleşik ağlar ve daha güvenli rotalar aracılığıyla hareket etmektedir. Avrupa'ya bu tür riskli yolculukları yapan az sayıda göçmene odaklanmak, Afrika göçünün daha geniş gerçekliklerini örtbas eder ve çarpıtılmış bir anlatıyı sürdürür.



Sonuç

Afrika göçünün Batı'ya yönelik bir kitle göçü olarak tasviri, sadece yanıltıcı değil, aynı zamanda zararlıdır. Kıta üzerindeki göçün karmaşık gerçekliklerini, ekonomik fırsatlar, çatışmalar, çevresel değişiklikler ve sosyal ağlar gibi çeşitli faktörlerin yönlendirdiği Afrika içi göçü gölgede bırakır. Afrika göçü hakkındaki mitleri ve yanlış algıları sürdüren Batı anlatısı, yabancı düşmanlığını, kısıtlayıcı göç politikalarını ve göç dinamiklerinin çarpık bir anlayışını destekler. Bu anlatıya meydan okumak ve Afrika göçünün daha doğru bir şekilde anlaşılmasını teşvik etmek için göçün bir kalkınma sorunu olarak yeniden çerçevelenmesi, bölgesel entegrasyon ve iş birliğinin güçlendirilmesi, yasal ve kurumsal çerçevelerin geliştirilmesi, veri toplama ve araştırmanın iyileştirilmesi, göçmen toplulukların ve diasporaların desteklenmesi, stereotiplerin sorgulanması ve dayanışmanın inşa edilmesi gereklidir. Daha incelikli ve kapsamlı bir yaklaşım benimseyerek, Afrika ülkeleri ve ortakları göç akışlarını daha iyi yönetebilir, göçmenlerin haklarını koruyabilir ve göçün sürdürülebilir kalkınma için potansiyelini değerlendirebilir. Sonuç olarak; Afrika göçünün çeşitliliğini ve karmaşıklığını tanımak, göç hakkında daha bilinçli, empatik ve kapsayıcı bir küresel söylemin teşvik edilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Basit anlatıların ötesine geçip göçün daha bütüncül bir anlayışını benimseyerek, hareketliliğin temel bir insan hakkı olarak kabul edildiği, göçün büyüme, dayanıklılık ve karşılıklı fayda için bir fırsat olarak görüldüğü bir dünya yaratabiliriz.


Referanslar;

1.International Organization for Migration (IOM) (2020). World Migration Report 2020. IOM. https://publications.iom.int/books/world-migration-report-2020

2.United Nations High Commissioner for Refugees (UNHCR) (2021). Global Trends: Forced Displacement in 2020 UNHCR https://www.unhcr.org/statistics/unhcrstats/60b638e37/global-trends-forced-displacement-2020.html

3.African Union Commission (2018). Migration Policy Framework for Africa and Plan of Action (2018-2030). African Union https://au.int/en/documents/20181206/migration-policy-framework-africa-mpfa-and-plan-action-2018-2023

4.World Bank (2019). Leveraging Economic Migration for Development: A Briefing for the World Bank Group https://www.worldbank.org/en/topic/migrationremittances

3 görüntüleme

Comentários


bottom of page