top of page
Dilara Barut

Afrika Halkının Sömürge Sonrasında Oluşan Aşağılık Kompleksine Psikolojik Bakış

Öz

Dünya tarihine baktığımızda Afrika kıtasının sömürgeci devletlerin en fazla uğrak yerlerinden biri olduğunu görürüz. Afrika’da gerçekleştirilen sömürgecilik faaliyetleri Afrika halkının topraklarını hedef almakla sınırlı kalmamıştır. Afrika halkına uygulanan baskılar, zorbalıklar onların özgürlüklerini yalnızca fiziki ve iktisadi boyutta değil, psikolojik ve sosyolojik alanda da kısıtlamıştır. Tarih sayfalarına baktığımızda görmekteyiz ki Afrika halkına uygulanan zulümler ırkçılık olarak adlandırılmakta olup insan onuru ve özgürlüğünü hiçe sayan bir insanlık ayıbıdır.


Tarihin belli dönemlerinde birçok devlet tarafından sömürgecilik faaliyetlerini görüyor olsak da olaya Afrika özelinde baktığımızda birçok Batılı devletin Afrika üzerindeki paylaşımına şahit oluruz. Bu bağlamda bu makalenin amacı Afrika’daki baskı ve zorlamalara karşılık Afrika insanının yaşadığı zorlukları psikolojik boyutta değerlendirmektir. İnsanı bir bütün olarak değerlendiren psikoloji bilimine göre insan beden ve ruh olarak iki ayrı varlık olarak değerlendirilmez. Bu ikisinin birliğinden meydana gelen bütüncül bir yapıdadır. Bu sebeple yaşadığı olaylara insan bedensel olarak tepki verdiği gibi ruhsal olarak da tepki vermektedir. 17. yy da başlayan ve günümüze dek görünür ya da görünmez şekilde hala etkisini sürdüren batı devletlerinin sömürgecilik anlayışı bir devletin toprak bütünlüğüne saldırıdan öte insanın beden ve ruh bütünlüğüne de saldırıdır.


Günümüzde ise bağımsızlığını kazanmış ve sömürgecilik geçmişi olan toplumlarda toplum geneline yayılmış bir durumla karşılaşırız: Aşağılık kompleksi. Bu durum kişilerin maruz bırakıldıkları yozlaşma sebebiyle kimlik karmaşası ve benlik buhranı yaşamalarından ileri gelir. Bu sebeple hali hazırda son bulduğu görülen sömürünün etkisi ve uzantıları toplumlar üzerinde hala görülmektedir.

Bu makalede insanın bütüncül yapısına zarar veren her türlü zararlı faaliyet ve olayın ekseninde zihin yapısının nasıl değişikliğe uğradığına dair, insan zihninin değişen ve dönüşen yapısının olaylara göre nasıl şekillendiği ile alakalı elimizdeki verilerden yararlanarak Afrika insanına bütünsel açıdan bakacağız.


Anahtar Kelimeler: Aşağılık kompleksi, Afrika, Sömürgecilik, Psikoloji

Giriş

Sömürgecilik, antik çağdan modern zamanlara kadar var olagelmiş genelde devletleri özelde insan hayatını derinlemesine etkileyen bir yayılma politikasıdır. Farklı görünüşlerde karşımıza çıksa da günümüzde de devam etmektedir. Sistemli bir şekilde uygulanması XVI. yüzyılın başlarına rastlamaktadır.


Antikçağ’dan itibaren kendi bölgelerinde güçlenen pek çok devlet, hâkimiyet alanları dışındaki yerlere vatandaşlarından oluşturdukları küçük toplulukları gönüllü veya zorunlu olarak yerleştirmiştir. Başlangıçta bu yerleşmelere işaret etmek üzere Latince colunus ve colonia kelimeleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan colonia (bir yere göçüp yerleşme) Roma İmparatorluğu döneminden itibaren “sömürge” anlamında kullanılmış ve daha sonra bundan coloniser (sömürgeleştirmek) ve colonisation (sömürgeleştirme) gibi kelimeler türetilmiştir. Özellikle modern dönemde sömürgeleştirmeye ve sömürgeciliğe Arapça’da isti‘mâr, sömürgeleştirilen yere müsta‘mere, Türkçe’de ise müstemleke denilmiş ve sömürmek fiilinden sömürge ve sömürgecilik kelimeleri türetilmiştir. (1)


Sömürgecilik bir insanlık ayıbı olarak tarihin çeşitli zamanları ve yerlerinden bir grubun bir başka gruba tahakkümü ekseninde şekillenmiştir. Bu durumu “ben ve öteki” kavramları üzerinden anlamak mümkündür. İnsan tabiatı kendinin haricindekini anlamaya yaklaşmadığında onu başkalaştırır ve kendinden ayrı bir noktada konumlandırır. Bu durumda kendine atfettiği noktadan daha aşağı bir yerde ona yer verir ve kendi kişisel hiyerarşik düzlemini oluşturur. Bunu toplumsal ve bir devlet politikası olarak siyasi bağlamda düşündüğümüzde etkileri zamana ve mekâna yayılan bir sorunla karşılaşmış oluruz.


XV. yüzyılda başlayıp XX. yüzyılın ikinci yarısında sona eren modern Avrupa sömürgeciliği dört aşamalı bir süreçte seyretmiştir. Bunlardan birincisi 1763 Paris Antlaşması’na kadar devam ederken ikinci dönem 1875 yılına, üçüncü dönem I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına ve sonuncusu II. Dünya Savaşı’nın bittiği 1945 yılına kadar sürmüştür. Bundan sonrası 1970’li yılların ortalarına kadar bütün sömürgelerin bağımsızlıklarını elde ettikleri dönem olarak kabul edilmektedir. (2)


Batı devletlerinin ahlak ilkelerine aykırı şekilde kendinin olmayana el uzatması ile var olagelen yayılma politikası Afrika topraklarında günümüze dek süren kolonyalizmi beraberinde getirmiştir. Foucault'nun tezlerinden esinlenen Edward Said, Doğu'nun inşasının, Batı'nın iktidar ve tahakküm ilişkisinin bir parçası olduğuna inanmaktadır. Said’e göre, Batı sosyal bilimleri toplumu ve bireyi ırkçı bir zihniyetle analiz ediyor, dolayısıyla emperyalizm ve sömürgeciliğin askeri ve iktisadi tahakkümünü meşrulaştırıyordu. Kolonyalizm bir diğer adıyla sömürgecilik masum bir kisveye bürünse de katliamdan farksızdır. Katliam suçsuz yere toplu insan ölümü demek ise de kolonyalizm bir bakıma bunu da içine alan bir çatı hükmündedir.


“Katliamın boyutlarını rakamlara bakarak anlamak mümkündür. Avrupa’nın toplam nüfusunun aşağı yukarı elli milyon, Fransa’nın on iki milyon, İspanya ve İtalya’nın dokuz milyon, İngiltere’nin dört milyon olduğu bir dönemde, 1500’den 1650’ye, Meksika’nın yerli nüfusunu yirmi beş milyondan bir milyona, yeni kıtanın yerli nüfusunu seksen milyondan on milyona indirilerek, yüz elli yılda insanlığın hemen hemen beşte biri yok edilmiştir. Bir başka rakama göre; 54 milyon insanın yaşadığı kıtada 1860’lara gelindiğinde ancak 340.000, 1910’da ise 220.000 yerli kalmıştı. Stannard ise; araştırmasında işgal öncesi nüfusun 112 milyon ile 145 milyon arasında olduğunu belirtmektedir. Bu rakamları gözden geçiren Pierre Clastres ise; yok edilenlerin, insanlığın dörtte birine tekabül ettiğine dair görüşleri doğru bulmaktadır. Hangi oran doğru olursa olsun, rakamların dili felaketin şiddetini ortaya koymak için yeterlidir. Felaketin şiddetini ortaya çıkaran anlayış, sonraki nesillere de intikal eden bir atasözü olarak General Sheridan tarafından “En iyi Kızılderili ölü Kızılderili’dir.” sözüyle zaten ifade edilmişti.” (3)


Rakamsal olarak edindiğimiz bu verilerin ötesinde sömürünün kültürel, dini, ahlaki boyutlarını da göz ardı edemeyiz. Kimlik, kişilik ve geçmişleri unutturulmaya çalışılan bir halkın kendilerine olan özsaygıları da hedef alınmaktadır. Öyle ki sömürge zihniyeti sömürülen halkları, kendi kültürlerinin geçersiz olduğu ve bundan dolayı da Batılı modelleri taklit etmesi gerektiği düşüncesine inandırmayı başarmaktadır. Böylelikle sömürülen halkın Batılı modelleri ve düşünce biçimlerini içselleştirip benimsemekten başka bir seçeneği kalmamaktadır. Sömürülenin sömürgeciye hayranlık uyandıran taklidine çoğu kez kendi değerlerinden utanma ve kendini inkâr eşlik etmektedir. (4)



Sömürge Psikolojisi ve Aşağılık Kompleksi

Her ne kadar 20. yüzyılda sömürge altına alınan topraklar bağımsızlıklarını elde etmiş olsalar da sömürge döneminden miras kalan eşitsizlikler ve hiyerarşiye dayalı ilişkiler varlıklarını sürdürmeye devam etmektedir (Stovall, 2006: 193). Bir başka ifadeyle Batılı devletlerin kolonyal dönemi fiilen bitmiş olsa ve sömürge sonrası dönemden bahsedilse de Batı'nın eski kolonilerdeki egemenliğinin hız kesmeden devam ettiği görülmektedir. Ülkelerde yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeler hegemonyanın ortadan kalkmadığını göstermektedir. Biaise Diagne'ın “Afrikalı olmadan önce Fransızım” veya Frantz Fanon'un “Martinik'de Fransızım, Fransa'da Siyahi” (Fanon, 1952: 140) ifadeleri sömürgeleştirilen halklarda nasıl bir kimlik travması yaşantığını ortaya koymaktadır. Sömürgeciler kendi değerlerini dayatırken sömürülenler de bu değerleri benimsemekle kalmayıp aşağılık kompleksi psikolojisi geliştirdikleri görülmektedir. Sömürülenler, sömürgecilerin kendilerini ötekileştirip değersizleştirmelerini benimseyerek kendilerine aynı değer yargıları ile bakmaktadırlar. (5)


Sömürgecinin bilinçli olarak uyguladığı aşağılama ve hor görme politikaları sömürüleninin hareket alanını daraltan ve umutsuzluğa iten aşağılık kompleksini ortaya çıkarmaktadır. Abdallah Al-Nadim’in aktardığına göre, sömürülenleri zayıflatan en önemli faktör sömürgecinin kölesi haline getiren psikolojik yenilgidir. Bu içsel psikolojik faktör sömürge altında olanların kendilerine olan özgüvenlerini kaybetmelerine ve böylelikle rahatlıkla sömürgecinin üstünlüğüne ve egemenliğine rıza göstermelerine sebebiyet vermektedir.


Sembolik şiddet kavramını ortaya atan Bourdieu’ya göre ise şöyledir: Sembolik şiddet meşruiyetini kurbanların, zayıfların, ezilmişlerin ve sömürülenlerin gönüllülüğüne dayandırmaktadır. Sembolik şiddet kavramı, belirli bir alanda ve daha genel olarak sosyal konumlarında işgal ettikleri konuma içkin sosyal tahakküm failleri tarafından içselleştirilmeye atıfta bulunmaktadır. Bu şiddet bilinçdışıdır ve özneler arası tahakküme değil, yapısal egemenliğe vurgu yapmaktadır. Failler tarafından algılanamayan sembolik şiddet aşağılık duygusunun kaynağını oluşturmaktadır.



Bu durum karşısında Memmi’nin Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi kitabında sorduğu şu soru akıllara gelebilir: Peki sömürgeleştirilen insan nasıl olurdu da kendi kendini bu denli acımasız biçimde hem inkâr edip, hem de aşırı taleplerde bulunabilir? Nasıl olurdu da sömürgeciden bu kadar nefret edip yine de bu denli tutkuyla hayran olabilirdi? (s.9).


Bu durum insan psikolojisine dair bize önemli ipuçları vermektedir. İnsan tabiatı gereği uyum sağlayabilen ve alışabilen bir varlıktır. Bir insanı bir duruma maruz bırakmak kişinin zamanla o durumu içselleştirmesini ve öncesini hatırlamayacak şekilde o duruma alışmasını beraberinde getirir. Sömürüye maruz bırakılan insanda da bu durum farklılık göstermez. Kişi kendi değer yargılarını unutup kendine yabancılaşacak şekilde kültürel ve ahlaki erozyona uğradığında öz saygısını yitirir. Bununla beraber tahakküm altına alınan insan zihni ona ezberletilen ve maruz bırakıldığı hal üzerine davranış sergiler. Memni’nin sözünü hatırlayarak bu durumu daha iyi anlamak mümkündür. “Sömürge insanı, sömürgeleştirilen olma ya da olmama arasında seçim yapmakta özgür değildir.”


Sömürgeleştirilmiş insan kendi fikir ve değerlerinden saflaştırılmış olduğu için özgürlük ona yabancıdır. Sömürülmemeyi tercih etme hürriyetinden yoksundur. Çünkü içinde bulunduğu durumda şekil alan zihninin dayatılana aykırı bir renk alması mümkün değildir. İşe yaramaz, beceriksiz ve yönetilmeye muhtaç olarak nitelendirildiği beyaz zümreye karşı siyahilerin tutumu sömürge sonrasında da bu kalıplara uygun düşmektedir. Görüldüğü üzere bağımsızlığını kazanan toplumlarda bile beyaz gibi olma, görünme, davranma tutumu bir toplumun elle şekil verilmiş zihin dünyasıyla alakalıdır.


Siyah aşağılık kompleksinin tutsağıyken, beyaz da büyüklük kompleksinin yanılsamaları içinde yaşamaktadır. Beyaz insan siyah insana bir çocuğa davranır gibi davranmaktadır. Kafasında “değişmez, dört köşeli bir Zenci” kavramı vardır; siyah insan tarih dışıdır, değişmez, değişemez (s.34). İnsandan insan gibi davranması beklenirken, siyahtan siyah gibi davranması beklenir. Bu anlamda zenciyi yaratan beyaz insandır; zenci, ırkçılığın tarihsel bir ürünüdür. Fanon bu noktada Sartre’ın Yahudi sorunu üzerine yazdığı şu satırlardan etkilenmiştir: “Yahudi başkalarının, Yahudi olarak gördüğü kimsedir. Yahudi tipini üreten, antisemit tavrın bizzat kendisidir.” (s.99). “Zenci” de başkalarının “zenci” olarak gördüğü, algıladığı ve kavramsallaştırdığı kişidir. Sefaletin, durağanlığın, kıtlığın, günahın sembolüdür. Yaratılan bu “zenci” siyahlarca da içselleştirilmiştir. Siyah insan kendinden iğrenmektedir. Zencilik kendi başına bir değer değildir; bir mukayese unsurudur. Bu nedenle Antilli kendini “zenci” olarak görmez, görmek istemez; o Afrikalıdan farklıdır. Bu türden bir aşağılık kompleksi, okumuş, iyi eğitimli siyahlarda daha çok görülür. Ne kadar çok “beyaz şarkılar” söylenir, ne kadar çok “beyaz kitaplar” okunursa, kişi siyahlığından o kadar çok nefret eder. (s.: 21-22, 215-217) (6).


Siyah insanın zihnine egemen olan fikirsel düzlemi aşması için dayatılanı reddetmesi yeni bir fikirsel devrim hareketi içine girmesi ile mümkündür. Frantz Fanon’un da belirttiği gibi, “Siyah artık beyazlaşma ya da yok olma ikilemini yaşamamalı bir var olma olasılığının bilincine varabilmelidir.” Dışarıdan dayatılanı değiştirmek ancak içerden bir hareketle mümkündür. Aksi halde yeniden dışardan bir darbe ile şekil almayı beklemek sömürgeciliğin bir başka rengine boyanmak demektir.


Sonuç

İnsan zihninin bulunduğu durum ve koşullara göre değişiklik gösteren esnek yapısı tarihte vuku bulan hadiselere insanlar tarafından sergilenen tutumları anlamamızı kolaylaştırır. Afrika özelinde bu meseleye baktığımızda da görmekteyiz ki, meydana gelen ırkçılık hadisesi ve sömürgecilik bir ırkın, bir topluluğun kendi fikir ve değer dünyasına yapılmış bir saldırıdır. Bu eksende Afrika toplumlarında görülen aşağılık kompleksini anlamlandırmak kolaylaşır. Bununla beraber insan zihninin bu esnek yapısı meseleyi bir başka şekilde de gözler önüne serer. Şöyle ki: Kolonyalizm bir özgürlük ihlalidir. İnsan ise ahlaki erdemlerden husule gelen bir varlıktır. Bu sebeple insanın özgürlüğü ve değerler sistemi onun maruz bırakıldığı halden çıkıp ona dayatılana değil kendi istediğine talip olması için bir anahtar hükmündedir. Bu açıdan sömürgeleştirilmiş bir toplumun da hissettiği aşağılık kompleksi ve benlik karmaşası problemi insan tabiatı esas alındığında görüyoruz ki değiştirilmeye ve dönüştürülmeye uygun bir zemindedir. Olumsuz anlamda şekillenebilen fikir kalıplarının tam tersi bir yönde de vücuda gelmesi insan iradesine bağlıdır. İnsan yapabileceklerinin sınırını kendi belirler.


Kaynakça

(3) Doç.Dr. Tatar,T. Sömürgecilik ve Kızıl Kara Katliam. Dergipark 101293

(4) Memmi A., (2021) Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi, Telemak Yayınları

(5) Yardım, Müşerref.Malik Bin Nebi’nin Sömürülebilirlik ve Bourdieu’nün Sembolik Şiddet Kavramları Işığında Aşağılık Kompleksi. Mukaddime, 2021, 12(1), s. 172-193. DOI: 10.19059/mukaddime.867303

(6) Fanon F., (1952) Siyah Deri Beyaz Maskeler, Metis yayınları








145 görüntüleme

Comments


bottom of page