Japonya’nın Afrika politikasının en büyük hedeflerinden birisi de hiç kuşkusuz Çin’e meydan okumaktır. Bilhassa 2000’li yıllarla birlikte iki Asyalı rakip arasında görünür şekilde artan rekabet, günümüzde gerek ekonomik gerekse de siyasi açıdan Afrika’da baskın güç olan Çin lehine bir görüntü vermektedir
Giriş: İlişkilerin tarihi seyri
Japonya ile Afrika arasında 1920’li yıllarda başlayan diplomatik ilişkiler İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın takındığı tutum nedeniyle bozulmuşsa da, savaş sonrası 1951 yılında Japonya ile Batılı devletler arasında imzalanan San Francisco Barış Anlaşması sonrası düzelme eğilimine girmiştir. Buna karşın 1950’li ve 1960’lı yıllarda bağımsızlıklarını kazanmaya başlayan Afrika ülkelerine karşı ilgisiz kalan Japonya, bu dönemde pek çok Afrikalı liderin Japonya’ya gerçekleştirdiği ziyaretlere de karşılık vermemiştir. Söz konusu durum Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası dış politikasını özellikle ABD ekseninde şekillendirmesinin bir tezahürü olarak Afrika’ya karşı pasif bir politika izlemesiyle ilişkilidir.[1]Nitekim Japon Dışişleri Bakanlığı’nda bir Afrika biriminin ancak 1961 yılında kurulması ve Japon tarafından kıtaya ilk resmi ziyaretin Dışişleri Bakanı Toshio Shimura tarafından 1974 yılında gerçekleştirilmesi on yıllar süren ihmalin kanıtı niteliğindedir.[2]
1973 yılında cereyan eden petrol krizi, dünya ekonomisini derinden sarsarken Japonya’nın Afrika politikasında da köklü bir değişime sebep olmuş ve zengin doğal kaynaklara sahip kıtayı Japon dış politikasında önemli bir yere konumlandırmıştır. Bu tarihten itibaren başta resmi kalkınma yardımları (ODA) olmak üzere birçok araçla Afrika’da faaliyetlerini yıllar içinde kararlı bir şekilde arttıran Japonya, öyle ki 1988 yılında ABD’yi geçerek Üçüncü Dünya ülkelerine en çok hibe yardımında bulunan ülke olmuştur.[3]
Afrika’daki Japon resmi kalkınma yardımları ve diğer faaliyetlerini daha iyi organize edecek kurumsal bir yapı ihtiyacı 1993 yılında Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı (TICAD) sürecinin başlatılmasıyla giderilmiş ve TICAD zamanla Japonya’nın yumuşak gücünün Afrika’daki en önemli araçlarından biri haline gelmiştir.[4] 2013’ü Afrika yılı ilan edip kıtaya milyarlarca dolar yatırım sözü veren Japonya, son yıllarda Afrika ile olan ilişkilerini güvenlik gibi daha bir çok başka boyut da ekleyerek geliştirmeye devam etmektedir.[5]
Hedefler (Hammadde, Enerji, Diplomasi ve Çin)
Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ekonomik bir güç halini alması, hiç kuşkusuz zaman içerisinde küresel bir aktör olma arzusunu da beraberinde getirmiştir. Bu hedef doğrultusunda ve özellikle 1973 petrol krizi akabinde Japonya, ekonomisinin ihtiyacı olan hammadde ve enerji kaynakları açısından zengin Üçüncü Dünya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye başlamış, yeni ortaya çıkan bu konjonktürün en stratejik sac ayaklarından biri ise Afrika olmuştur. Dış yardımları araçsallaştırarak Afrika pazarına girmesini kolaylaştırıcı şekilde kullanmaya başlayan Japonya’nın kıtaya yönelik resmi kalkınma yardımlarının (ODA) dağılımının incelenmesi bu durumu destekler bir tablo ortaya koymaktadır. Zira Japon yardımlarından en çok pay alan ülkeler temelde iki gruba ayrılmakta; ilk grubu Japon endüstrisi için vazgeçilmez hammadde kaynaklarına sahip olan Güney Afrika(krom), Fas(fosfat) ve Zambiya(bakır) gibi ülkeler oluşturmaktadır. İkinci grupta ise Japon ihracatı için pazar teşkil edecek ve stratejik bölgelere nüfuz etme amacına köprü olarak hizmet edecek Güney Afrika(güneyde), Kenya(doğuda), Mısır(kuzeyde) ve Gana(batıda) gibi ülkeler yer almaktadır.[6]
Global sahnede rolünü sürdürülebilir bir şekilde pekiştirmek isteyen Tokyo’nun Afrika ile olan ilişkilerindeki hedeflerinden biri de hiç şüphesiz enerji boyutudur. Özellikle 2011’deki Fukuşima nükleer santralinde yaşanan felaketin tetiklediği nükleer enerji üretimindeki azalış ile birlikte yabancı enerji kaynakları Japon endüstrisi için daha da hayati bir önem kazanmıştır. Nitekim Japonya’nın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihraç etme kapasitesini inşa etmek üzere Mozambik’e 2014 yılında yaklaşık 700 milyon dolar yardım sözü vermesi, dünyanın en büyük LNG ithalatçısı konumundaki ülkenin bahsi geçen enerji ihtiyacını karşılama doğrultusundaki Afrika temelli çabalarından birini teşkil etmektedir.[7]
1956 yılında BM üyeliğine kabul edilen Japonya’nın o tarihten günümüze kadar BM’de konumunu güçlendirme ve BMGK’da daimî üyelik elde etme isteği Afrika ile olan ilişkilerinde bir başka belirleyici unsur olagelmiştir. Çin gibi Japonya da yaptığı ekonomik yardımlar karşılığında Afrika ülkelerinin BM’deki oy haklarını kendi lehine kullanmak çabasındadır.[8] Günümüzde 54 üye ülkeyle BM’de temsil edilen Afrika kıtası, toplam oy sayısının dörtte birinden fazlasına karşılık gelmesi sebebiyle ayrı bir öneme sahiptir. Doğu ve Güney Çin Denizi sorunları ile Kuzey Kore’ye olası yaptırımlar Japonya’nın BM’de Afrika ülkelerinden talep edebileceği diplomatik desteğin diğer konularını teşkil etmektedir. Ne var ki kıtanın Çin ile sahip olduğu çok daha derin ekonomi yoğun stratejik ilişkiler, kıta ülkelerini Japonya’nın arzu ettiği diplomatik desteği vermekten alıkoymaktadır.
Japonya’nın Afrika politikasının en büyük hedeflerinden birisi de hiç kuşkusuz Çin’e meydan okumaktır. Bilhassa 2000’li yıllarla birlikte iki Asyalı rakip arasında görünür şekilde artan rekabet, günümüzde gerek ekonomik gerekse de siyasi açıdan Afrika’da baskın güç olan Çin lehine bir görüntü vermektedir. Buna karşın Japonya’nın TICAD zirveleri ile Çin’in Çin-Afrika İşbirliği Forumları(FOCAC) birbirleriyle rekabet halinde faaliyetlerine devam etmekte, taraflar birbirlerini Afrika ilişkilerinde pragmatist hareket etmekle suçlamaktadırlar.[9] Öte yandan 2017 yılındaki Afrika Kalkınma Bankası’nın toplantısında bizzat Hindistan başbakanı Modi tarafından açıklanan "Asya Afrika Büyüme Koridoru" projesi ile Asya, Okyanusya ve Afrika arasında serbest ticaretin esas olduğu bir Hint-Pasifik bölgesi oluşturulması amaçlanmaktadır. Projenin diğer önemli ortağı olan Japonya, söz konusu girişim ile Çin’in “İpek Yolu” ya da diğer ismiyle “Tek Kuşak Tek Yol“ projesine alternatif olmayı ve Çin’i Afrika’da dengelemeyi planlamaktadır.[10] Ancak Çin’in Tek Kuşak Tek Yol projesinde kat ettiği yol göz önüne alındığında, Hindistan ile Japonya’nın Asya Afrika Büyüme Koridoru projesi ile ciddi bir alternatif oluşturup başarılı olup olamayacakları bir süre daha merak konusu olarak kalmaya devam edecektir.
ODA (Resmi Kalkınma Yardımları)
1950’lerden beri Japon dış politikasında ulusal çıkarların gerçekleştirilmesi için etkin bir şekilde kullanılan resmi kalkınma yardımları (ODA), petrol krizi sonrası 1974 yılından itibaren Afrika’ya da yoğun olarak yönlendirilmeye başlanmıştır. Nitekim 1970 yılında Japon ODA yardımlarının sadece %2,2’si Afrika’ya yönelmekteyken, bu oran 1989’da %15,3’e ulaşmış; 2016 yılına gelindiğinde ise hibelerin %28’i ve teknik iş birliğinin %15’i Afrika’ya ayrılmıştır.[11] ODA yardımlarının Japon dış politikasındaki stratejik önemini kanıtlayan bir başka örnek ise 1979 yılından 1990’lara kadar ekonomik ve askeri başta olmak üzere çeşitli amaçlar doğrultusunda Çin’e karşı dahi kullanılmış olmasıdır.[12]
1997 Doğu Asya Mali Krizi’nden etkilenen Japonya ODA yardımlarında kesintiye gitmek zorunda kalmış, bunun bir sonucu olarak yardımların dağıtılmasında yeni bazı ilkeler belirlenmiştir. Buna göre insan hakları, demokrasi ve pazar ekonomisine uygunluk ODA yardımlarının yönlendirileceği ülkeler için değerlendirilecek kıstaslar olarak kabul edilmiştir. Nitekim Kenya gibi bazı Afrika ülkelerinin ODA yardımlarının askıya alınması tehdidi sonrası çok partili seçimler düzenleme gibi demokrasi bağlamında çeşitli adımlar atmaya ikna edildiği gözlemlenmiştir. İnsani boyutun ODA politikasında 1990’larla beraber önem kazanmış olmasına rağmen, hiçbir zaman ulusal çıkarların önüne geçirilmediğini vurgulamak gerekir. Bu duruma örnek olarak 1997 krizi sonrası kısıntıya tabi tutulan yardımların insani açıdan zorda olan Afrika ülkeleri yerine, Japonya için stratejik önemi daha fazla olan Mısır ve Güney Afrika gibi ülkelere yönlendirilmesi gösterilebilir.[13]
TICAD (Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı)
Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı (TICAD) 1993 yılında Afrika’nın kalkınması konusunda çalışmalar yapmak üzere Japonya tarafından başlatılan; sadece devletler özelinde değil uluslararası kuruluşlar, özel sektör ve sivil toplum gibi her seviyede katılıma açık olan çok taraflı ve uluslararası bir forumdur. İlk beş TICAD zirvesi Japonya'da her beş yılda bir gerçekleştirilmiş; 2016 yılında Kenya’da gerçekleştirilen son TICAD’dan itibaren ise her üç yılda bir dönüşümlü olmak üzere Afrika ve Japonya'da organize edilmesine karar verilmiştir. Afrika’nın kalkınmasına yönelik faaliyet gösteren benzer kuruluşlar açısından bir ilk teşkil etmekte; “Afrika’nın sahipliği” ve “uluslararası toplumun ortaklığı” temelindeki yaklaşımıyla diğer oluşumlardan pozitif olarak ayrışmaktadır.[14] Eğitim, sağlık, ekonomi, altyapı, enerji, tarım gibi pek çok alanda çalışmaların yürütüldüğü TICAD, aynı zamanda projelerin uygulanmasını sağlamak için takip ve inceleme mekanizmalarına sahip olmakla birlikte bunları yaparken her ülkenin kendine özgü şartlarını göz önünde bulundurmaktadır.[15]
27-28 Ağustos 2016 tarihinde Kenya'nın Nairobi kentinde düzenlenen 6. Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı, TICAD’ı Tokyo merkezli bir forum olmaktan çıkarıp Afrika odaklı bir foruma dönüştürerek ilişkilerde önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Japonya yerine Afrika’da gerçekleştirilmesi sebebiyle türünün ilk örneği olan söz konusu forumda aynı zamanda Japonya-Afrika ilişkileri yeniden kurgulanmış ve buna göre yeni ilişki biçiminde yardımdan ticarete, devletten özel sektöre olmak üzere çeşitli dönüşümleri içeren tarihi kararlar alınmıştır. Ülkesini Afrika için donörden ziyade ekonomik bir ortak olarak tasvir eden Japon Başbakan Abe, TICAD tarihinin en büyük taahhüdü olan kıtadaki altyapı projelerine gelecek üç yıl boyunca 30 milyar dolardan fazla yatırım vaadinde bulunmuştur.[16]
JICA (Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı)
Devlet destekli yardım fonları günümüzde gelişmiş devletler tarafından etkili bir dış politika aracı olarak kullanılmakta, ulusal çıkarların gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bunun bir izdüşümü olarak Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) 1974 yılında kurulmuş ve o tarihten günümüze dek Japon yumuşak gücünün en önemli unsurlarından biri olagelmiştir. Japonya, özellikle ODA yardımlarını organize etmek amacıyla kurduğu JICA aracılığıyla Afrika kıtasının dört bir yanındaki çeşitli altyapı projelerini inşa ya da finanse etme çalışmalarını sürdürmektedir.[17] Ayrıca JICA’nın Türk muadili TİKA’nın kuruluşuna da ilham kaynağı olduğu bilinmektedir.
Genelde çalışmalarını uzun vadeli yatırım düşüncesiyle sürdüren JICA, tipik bir Japon vizyonunu temsil etmekte ve faaliyet gösterdiği ülkelerde tabiri caizse balık vermek yerine balık tutmayı öğretmektedir. Örneğin JICA tarafından Senegal’de pirinç tarımına yönelik gerçekleştirilen projede, yerli üreticilere sulama ve üretim teknikleri öğretilmiş ve bu sayede bölge üreticilerinin üretimlerini arttırıp, üretim giderlerini düşüren çok başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu gibi projelerin ilgili bölgenin kendine yeter hale gelmesini sağlayarak, bölge halkının göç etmesini engellemesi dolayısıyla büyük önem arz ettiğini belirtmek gerekir.[18] Eğitim ve teknoloji transferine dayalı Japon işbirliği ve yardım modelinde her bölgenin kendine özgü ihtiyaçlarına cevap verebilmek esastır. Nitekim Japonya’nın Kenya’da kurduğu dünyanın en büyük sekizinci jeotermal santrali de buna güzel bir örnek teşkil etmekte, Afrika genelinde en önemli sorunların başında gelen elektrik ihtiyacına cevap vererek bölgede elektrik üretim maliyetini düşürmekte ve bunu doğa dostu bir yöntemle gerçekleştirmektedir.[19] Yine bir diğer JICA projesi olan Afrika İş Eğitimi Girişimi (ABE) programı ile Japonya, çeşitli Afrika ülkelerinden katılımcılara Japonya’da yüksek lisans eğitimi ve sonrasında staj yapma imkanı sağlamaktadır. Böylece programı tamamlayan katılımcıların ülkelerinin gelişimine destek olacak aktörlere dönüşmesi ve Japonya-Afrika ilişkilerinde köprü görevi görmeleri hedeflenmektedir.[20]
Rakamlarla söylemek gerekirse JICA verilerine göre, Japonya bugüne kadar Afrika kıtasında çeşitli kalkınma projeleri için 32 milyar dolar, altyapı projelerine 6,5 milyar dolar, düşük karbonlu enerji geliştirilmesine yönelik 3 milyar dolar kaynak aktarmış, çatışma çözümü ve afet yardımları konusunda ise 320 milyon dolarlık destek olmuştur. Böylelikle 2018’e kadar 28 milyon ton pirincin üretilmesine, 20 milyon çocuğun kaliteli eğitim almasına ve 10 milyon insanın sağlıklı içme suyuna daha rahat bir şekilde erişmesine katkıda bulunmuştur.[21]
İlişkilerin Güvenlik Boyutu
Japonya’nın askeri kapasitesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılmasının ardından galip devletlerce hem anayasal olarak hem de fiilen pasifize edilmiştir. Japon Anayasası’na göre Japon ordusu ancak insani yardım ve dünya barışı gibi konuların söz konusu olduğu durumlarda ve oldukça sınırlı ölçüde görev alabilmektedir. Buna karşın Japonya’nın son yıllarda Afrika’nın bazı çatışma bölgelerinde daha belirgin roller üstlendiği gözlemlenmektedir.[22]
2009 yılından beri Aden Körfezi’nde korsanlıkla mücadele operasyonlarına katılmakta olan Japonya, 2011 yılından itibaren ise Güney Sudan’da BM barış koruma misyonunda görev almaktadır. Ayrıca yine 2011 yılında Cibuti’de ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki ilk denizaşırı üssü hizmete girmiştir. Japonya’nın Afrika’daki söz konusu güvenlik ve askeri faaliyetlerinin arkasındaki motivasyonlar 4 başlıkta açıklanabilir: 1- Japonyanın Afrika kıtasında günden güne büyüyen ekonomik çıkarlarını korumak ve yeni yatırımları kolaylaştırmak istemesi, 2- Çin’in kıtadaki güçlü varlığına karşı koyacak şekilde Japonya’nın konumlanma çabası, 3- Pro-aktif pasifist şeklinde tanımlanan hedef yeni dış politika kapsamında uluslararası meselelere sunulan katkının arttırılması, 4- Afrika’nın özellikle 2000'li yılların sonundan itibaren deniz kıyısı güvenliği ve seyrüsefer özgürlüğü açısından Japonya'nın stratejik çıkarlarının söz konusu olduğu bir alan haline gelmesi.[23] Ayrıca Afrika’daki askeri faaliyetlere katılımın, pasifist Japon Anayasası’nı değiştirmek isteyen Başbakan Abe’ye, Japon Öz Savunma Gücü (SDF) üzerindeki kısıtlamaları kaldırmak konusunda imkanlar tanıdığını da vurgulamak gerekir.[24]
Sonuç
Japonya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dış politikasını ABD eksenine oturtmasından ötürü uzun yıllar Afrika’yı ihmal etmiştir. 1973 petrol krizi sonrası Afrika’ya yönelen Japonya, ODA yardımları aracılığıyla kendisine alan açmayı bilmiştir. Japonya’nın kıtadaki ülkelerle ilişkilerinde, gelişmiş ekonomisinin ihtiyacı olan hammadde ve enerji kaynaklarına ev sahipliği yapanlara öncelik vermesi sürpriz değildir. Yaptığı yardımlar karşılığında Afrika ülkelerinden BM nezdinde destek bekleyen Japonya, aynı zamanda kıtada baskın güç olan Çin’e karşı koyma çabasındadır.
1993 yılında kurulan TICAD ile Afrika’nın kalkınması için Afrika’nın sahipliğinde ve uluslararası toplumun ortaklığı temelinde çalışmalar yürütülmesine öncülük eden Japonya, 2016 yılında Kenya’da gerçekleştirilen son zirvede TICAD’da önemli değişimlere de imza atmıştır. 1997 Doğu Asya krizi sonrası ODA yardımlarının dağıtılmasında insan boyut öne çıkmasına karşın, ulusal çıkarların önüne hiçbir zaman geçmemiştir. JICA, Japonya’nın yumuşak gücünün etkili bir aracı olarak Afrika ile olan ilişkilerde de önemli rol oynamakta ve Afrika’nın dört bir yanında eğitim, sağlık, tarım gibi pek çok alanda yürüttüğü çeşitli projeler ile Afrikalıların kalkınmasına yardımcı olmaktadır.
Anayasası gereği pasifist ve askeri gücü sınırlandırılmış bir ülke olan Japonya, son dönemde Afrika’daki güvenlik ve askeri meselelere değişen boyutlarda dahil olma eğilimindedir. 2011 yılında Cibuti’de kurulan Japonya’nın ilk denizaşırı askeri üssü olma özelliğini taşıyan yapılanmanın stratejik önemi oldukça büyüktür. Ayrıca Afrika’daki askeri alandaki faaliyetlerin Japonya’ya pasif Anayasa’yı değiştirmesi konusunda fırsatlar sunmaktadır.
Son olarak Japonya’nın Afrika politikasındaki en büyük zorluk, kuşkusuz en büyük rakibi olan Çin’in kıtada başta ekonomik ve siyasi olmak üzere hemen her alanda açık ara farkla başat güç olmasıdır. Japonya, Afrika’da Çin etkisine karşı koyabilmesi için sahip olduğu araç ve imkanları geliştirmeli, belki de kıtadaki diğer etkili güçlerle iş birliği yapma yoluna gitmelidir.
[1]Mehmet Öztürk, “Afrika’nın Artan Önemi ve Afrika’da ABD-Çin Rekabeti”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış YLT, Bolu 2010, s.56-57. [2]Alain Antil, “Japan’s revived African Policy”, Éditoriaux de l’Ifri, Ifri, 2017, No.34, https://www.ifri.org/en/publications/editoriaux-de-lifri/lafrique-questions/japans-revived-african-policy (3 Eylül 2018), s.1. [3]Mehmet Öztürk, “Afrika’nın Artan Önemi ve Afrika’da ABD-Çin Rekabeti”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış YLT, Bolu 2010, s.57-58. [4]Emine Akçadağ, “Yumuşak Güç Japonya’nın Sert Güç Arayışları”, Bilge Strateji,2010, Cilt 2, Sayı 3, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/43512 (3 Eylül 2018), s.3. [5]İbrahim Tığlı, “Cibuti’de askeri bir üs mü alsak”, Gerçek Hayat,25 Ağustos 2016, http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/cibutide-bir-askeri-us-mu-alsak/(3 Eylül 2018). [6]Balcı, Ali, Yeşiltaş, Murat, “Bir Dış Politika Aracı Olarak Dış Yardımların Kullanılması: Japonya Örneği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 2, Sayı 8 (Kış 2005-2006), s.182-183. [7]J. Berkshire Miller, “Japan’s Pivot to Africa”, Foreign Affairs,2016, https://www.foreignaffairs.com/articles/africa/2016-09-16/japans-pivot-africa (3 Eylül 2018). [8]Selim Demirci, "Japon Dış Politikasında Afrika", 2012, http://www.usgam.com/index.php?l=807&cid=464&bolge=12&konu=27(3 Eylül 2018) [9]Mehmet Öztürk, “Afrika’nın Artan Önemi ve Afrika’da ABD-Çin Rekabeti”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış YLT, Bolu 2010, s.59-60. [10]Çin'in İpek Yolu projesine, Japonya ve Hindistan'dan karşı atak, 2017, http://qha.com.ua/tr/siyaset/cin-in-ipek-yolu-projesine-japonya-ve-hindistan-dan-karsi-atak/158089/(3 Eylül 2018) [11]Alain Antil, “Japan’s revived African Policy”, Éditoriaux de l’Ifri, Ifri, 2017, No.34, https://www.ifri.org/en/publications/editoriaux-de-lifri/lafrique-questions/japans-revived-african-policy (3 Eylül 2018), s.1. [12]Hüseyin Ergun, “Japonya’nın Güvenlik Stratejileri, Dış Politika Araçları ve Değişim”, Selçuk Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış YLT, Konya 2007, s.77. [13]Balcı, Ali, Yeşiltaş, Murat, “Bir Dış Politika Aracı Olarak Dış Yardımların Kullanılması: Japonya Örneği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 2, Sayı 8 (Kış 2005-2006), s.182-183-184. [14]Howard Lehman, “Japan and Africa”, 2016, https://www.japan.go.jp/tomodachi/2016/autumn_2016/japan_and_africa.html (3Eylül 2018) [15]Selim Demirci, "Japon Dış Politikasında Afrika", 2012, http://www.usgam.com/index.php?l=807&cid=464&bolge=12&konu=27(3 Eylül 2018) [16]J. Berkshire Miller, “Japan’s Pivot to Africa”, Foreign Affairs,2016, https://www.foreignaffairs.com/articles/africa/2016-09-16/japans-pivot-africa(3 Eylül 2018). [17]Japan’s Commitment to Development in Africa, https://foreignpolicy.com/sponsored/japanus/the-building-blocks-of-a-connected-continent/(3 Eylül 2018) [18]Serge Rombi, “Japonya teknik bilgi birikimini az gelişmiş ülkelerle paylaşıyor”, euronews, 31 Ağustos 2017, http://tr.euronews.com/2017/08/31/japonya-teknik-bilgi-birikimini-az-gelismis-ulkelerle-paylasiyor(3 Eylül 2018) [19]Japonya’nın Afrika’daki yatırım merkezi: Kenya, 2016, http://tr.euronews.com/2016/08/05/japonya-nin-afrika-daki-yatirim-merkezi-kenya(3 Eylül 2018) [20]Japon ABE girişimi, 2018, http://tr.euronews.com/2018/03/15/japon-abe-girisimi(3 Eylül 2018) [21]Japan’s Contribution to a More Vibrant Africa, https://foreignpolicy.com/sponsored/japanus/towards-a-vibrant-africa-ticad-vi/(3 Eylül 2018) [22]Mürsel Doğrul, “Japonya’nın Askeri Dönüşümünde Afrika’nın Yeri”, 2018, http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/51283/japonyanin_askeri_donusumunde_afrikanin_yeri(3 Eylül 2018) [23]Céline Pajon, “Japan’s Security Policy in Africa: The Dawn of a Strategic Approach?”, Asie.Visions, No.93, Ifri, May 2017. [24] Mürsel Doğrul, “Japonya’nın Askeri Dönüşümünde Afrika’nın Yeri”, 2018, http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/51283/japonyanin_askeri_donusumunde_afrikanin_yeri(3 Eylül 2018)
Commentaires