Giriş
12. yüzyılın sonunda Büyük Sahra’nın güneyini çevreleyen Sahil bölgesinde hüküm süren Murabıtlar hanedanlığının yıkılışını takip eden yıllarda, bölgede bulunan saltanatlar sonu gelmeyen bir savaşa girişmişlerdi. Herkes bölgenin ticaretini kontrol etme peşindeydi. Tam bu sırada bir hakimiyet ün kazanmaya başladı: Sosso Krallığı. Bugünkü Moritanya’nın doğusunda yer almış bu krallık Soninke hanedanlığı tarafından yönetiliyordu. 1200 yılında, Soumoro Kanté, babasının vefatından Sosso hanedanlık tahtına oturdu. Genç kral, saltanatının tam kontrolünü sağlamak ve özellikle bölgeye sükûnet getirmek için savaşa gitmeye karar verdi. Bunu kısa süre içinde başarabildi. Ancak buna karşılık olarak da sorumluluğu da arttı. Artık ekonomik olarak hakimiyetini güçlendirmesi gerekiyordu. Bu durum, hakimiyeti altındaki ülkenin güneyindeki altın madenlerini kontrol ederek çözülebileceği kanaatindeydi. Bu altın madenleri Malinke kabilesinin hakimiyetinde olan Mandé şehrinde bulunmaktaydı. Gücün üstünlüğüne sahip Soumoro şehri kolayca kontrol edebilirdi. Ancak olası bir yenilgiyi kabullenmeyen Malinke ileri gelenleri, kardeşleri Soudjata Keita’nın yardımını istemişlerdi. Uzanan eli olumlu karşılayan Keita, savaşı yönetmeyi kabul etti. Böylece, 1222’den 1235 kadar Soumoro Kanté ve Soundjata Keita arasında şiddetli bir savaş devam etmişti. 12 yıl süren bu savaş, Kirina şehrinde Soundjata’nın zaferiyle sonuçlandı.
Manden (Kurukan Fuga) Paktı
Kuzeyden güneye, doğudan batıya tüm kabile ve saltanatın ileri gelenleri, bölgenin yeni liderine sadakat yemini etmişlerdi. Bir yıl sonra, o güne kadar toplanmayan devasa bir meclis oluştu. Soundjata’ya kralların kralı anlamında “Mansa” unvanını verilmiştir. Soudjata’nın ilk siyasi eylemi, 1236 yılında Manden Fermanı olarak adlandırılacak bir anayasa düzenlemesi oldu. Bu ferman, dünya tarihinde halkların hak ve özgürlüklerini koruyan, imparatorluğunun bölgelerini uzmanlık alanlarına göre ayıran ve yönetim şeklini belirleyen dünyada ilk anayasa denemelerinden birisinin belgesidir.
Soudjata, Niani şehrini başkent olarak belirleyerek, bölgeye istikrar getirmek için Soumoro’nun başlattığı fetih politikasını devam ettirdi. Böylece Djolof ve Tekrour hükümranlıklarını imparatorluğuna kattı. 1255 yılında Soudjata’nın vefatı sırasında, Mali imparatorluğu Nijer’in dağlık bölgelerinden Goré altın madenlerine kadar uzanmaktaydı.
Tüm Çağların Bilinen En Zengin Sultanı: Mansa Musa
İmparatorluğunun topraklarını genişleten bir diğer kral ise, Mansa Sagora olmuştur. Yüksek askeri deneyimiyle bilinen Mansa Sagora, 1287’den 1300 yılına kadar hüküm sürdü. Kuzeydeki Arap ve Tuvareg kabilelerini kontrol etti ve güneyde Nijer Nehrine boyunca imparatorluğun sınırlarını genişletti. Ancak imparatorluğun zirve noktasına, Kankan Musa da denilen Mansa Musa döneminde ulaştı. 1312’ten 1337 yılına kadar hüküm süren Mansa Musa, imparatorluğun sınırlarını batıda Atlantik okyanusuna, doğuda şimdiki Nijer’in batısına kuzeyde Moritanya’ya ve güneyde ise bugünkü Burkina Faso, Gine ve Fildişi Sahili devletlerini de içine alan bölgelere kadar genişletti.
Musa Mansa’nın 1324 yılında gerçekleştirdiği tarihî hac yolculuğunu ise sıradan akıl almaz. Sadece Afrika için değil dünya tarihi için bir destan yazmıştır. Bahsi geçen hac yolculuğu, imparatorluğun efendilerinden askerlerine ve halka, sarayın memurlarından işçilerine kadar 60 000 kişilik bir kervanla gerçekleşti. Herkes ipekten yapılan elbise giymiş ve değerli takılarla süslenmiş vaziyetteydi. Bununla birlikte, yemek için yüzlerce küçük baş hayvan ve altın zenginliklerini taşıyan 80 deve de kervandaydı. İşte dünyanın bugüne kadar bilinen en zengin kralı bu Mali İmparatoru Mansa Musa’dan başkası değildi.
Bu yolculuk sırasında, Mansa Musa, geçtiği her şehirde sadaka dağıtıp camii yaptırdı. Mısır’da ikameti sırasında, öyle sadaka dağıtmış ki, Türk asıllı Memluklü idaresindeki bu ülkede kullanılan dinar yaklaşık %20 kadar değer kaybetti. Dinarın tekrar normal değere dönmesi, on yılı geçti. Bu yolculuk sadece bununla sınırla kalmamaktaydı. Artık Mali imparatorluğu, Arap yarımadasından Anadolu’ya ve Avrupa’ya kadar ilk defa bu zengin varlığı ve bütün özellikleriyle tanındı. Daha önce sadece Sahil bölgesinde ticarî faaliyetler yürüten bu imparatorluk, Mısır’ı da ticarî bağlantılarına ekledi.
1327’de Medine’den dönerken Ortadoğu’dan beraberinde İslam alimleri, mimarlar ve Memluk askerleri de getirerek İslami ilimler başta olmak üzere sosyal ve fen bilimleri öğreten medreseler inşa etti. Bunlardan günümüze kalan Timbuktu şehrinde yer alan Sankore Üniversitesi ve Jingerbe Medresesi çok meşhurdur. Hatta Sankore Üniversitesi, fıkıhtan felsefeye, matematikten tıbba ve fiziğe kadar 700.000 binden fazla eser bulunduran kütüphanesiyle, dönemin ilim merkezi haline geldi.
1336 yılında Mısır seyahatinde bulunan ünlü Suriyeli tarihçi Al-Oumari, o döneme kadar Mısırın sokaklarında Musa Mansa’nın zenginliğiyle övüldüğüne eserlerinde yer verdi. 1375 yılında ise, Fransa İmparatoruna hediye edilen Katalan Atlası, Musa Mansa’yı Batı Afrika’da sol eliyle altın ve sağ eliyle asa tutan bir kral olarak sembolize etmektedir. Altın, kralın ekonomik gücüne, asa ise siyasi otoritesine işaret etmektedir.
Musa Mansa’nın ölümünden sonra, 1400’lerde imparatorluğun genişliği dolayasıyla, kontrol edilmesi güçleşti. 1433 yılında Mali İmparatorluğu, Musa Mansa’nın oğlu Magan yönetiminde, Mossi’ler tarafından istila edildi. Aynı zamanda imparatorluğun kuzeyinde kalan Tuvaregler de isyan ederek yeniden saltanatlıklarını kurdular. Devasa imparatorluğun büyük bir kısmında, Songay imparatorluğu adında yeni bir hakimiyet oluştu. Takip eden yıllarda imparatorluk daha da zayıflayarak sıradan bir Saltanatlığa dönüştü.
Mali İmparatorluğu’nun Yönetim Sistemi
İdari Sistem
Mali imparatorluğu, Ademi merkeziyetçilik sistemiyle yönetilmekteydi. Devletin zirvesinde Mansa unvanlı bir hâkim bulunmaktaydı. Mansa, Keita hanedanlığının bir parçası olmak şartıyla kardeşten kardeşe aktırılan bir unvandı. Mansa, imparatorluğunun genel idari sorumluluğuna sahip ve kararları kesinlikle imparatorluğun bilge insanları, ordu komutanları, halk temsilcileri, gelenekleri temsil eden kadınlar ve din adamlarından oluşan şura meclisine ve özellikle kraliçeye danışarak almaktaydı. Bununla birlikte Mansa’nın hukukî sorumlulukları da vardı. Halk ve İdarede çalışanların arasındaki uyuşmazlıkları çözülmesiyle de mükellefti.
Mansa’nın altında, bölge valileri yer almaktaydı. Bunlar merkezden atanıp bölgenin gerçekliklerine uygun karar alabilmek için bölgedeki geleneği temsil eden yöneticilerle mutlak bir iş birliği içerisindeydi Her bölgenin önemine ve stratejik konumuna göre özerkliği değişmekteydi. Ancak, belirli süreler aralığında, tahta sadakatları oranında yükümlülükleri gereğince bir miktar ödenekte bulunuyorlardı, savaş durumunda da asker gönderiyorlardı. Muhtemel bir istilayı önlemek adına imparatorluğun kuzeyi ve güneyinde askeri bölgeleri vardı.
Hukuki ve Askeri Sistem
Mali imparatorluğunun hukuk sitemi, iki kanatlı dir yargıya sahipti. Bir yanda imparatorluğunun seçkin kısımına ve yabancı tüccarlara uygulanan İslam şeriatı bulunmaktaydı. Öte yanda ise halkın geri kalanına uygulanan geleneklere dayalı yargı düzeni vardı.
Mali imparatorluğunun yapılanmasında ordu önemli bir yere sahipti. Yaklaşık 100.000’den fazla askerden oluşan ordusu, böylesine geniş bir alanı yüzyıllarca kontrol edebilecek kadar güçlüydü. Ordunun gücü, ünlü tarihçi ve hukukçu İbn Battuta tarafından da kaleme alınmıştı. Seyahatnamesinde çoğu Mağrip emirlerinin tehdit edildiklerinde, Mali ordusunun yardımını istediği yer almaktadır. Bununla birlikte, İbn Battuta, Mali imparatorluğunun ticaret kervanlarını korumada Mali ordusunun başarılı olduğunu da ayrıca belirtir.
Ekonomik Sistem
Mali İmparatorluğunun ekonomisi ise dış ve iç ekonomi olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Dış ekonomi, çoğunlukla Sahra devletleriyle sürdürdüğü ticari ilişkilerle karakterize edilmekteydi. Maliden altın, bakır hayvan ve derisiyle donatılmış kervanlar Kuzey Afrika’ya sevk ediliyordu. Oradan, tekstil ürünleri, silah, takılar ve baharatlar ithal edilmekteydi. Bununla birlikte, Mali imparatorluğu tropikal Afrika hakimiyetlerine Mağrip’ten aldığı malları göndererek, altın rezervlerini güçlendirmekteydi. Mali bu dönemde üç kıtanın en büyük altın ihracatçısı konumundaydı.
İç ekonomisine baktığımızda en yaygın faaliyet olarak tarım bulunmaktaydı. Her bölge belli bir alanda uzmanlaşmıştı. Sahil bölgesinde darı ve buğday tarımı, Soninkelerin bölgesinde pamuk tarımı ve işletmeciliği, Nijer Nehrinde balıkçılık, Djolof ve Tekrour bölgelerinde mısır tarımı ve sanat faaliyetleri yapılmaktaydı. Böylece, Mali İmparatorluğu daha önce ilişkisi bulunmayan bölgeleri tek idarede bir araya getirdi. İşte bütün bunlar Mali İmparatorluğunu Afrika’nın en büyük yapılanmalarından biri yapmıştır.
Sonuç
Çoğu kişi tarafından devasa altın hazineleri ve muazzam mimari yapıları ile bilinen Mali İmparatorluğu, Afrika'nın bugüne kadar tarihe geçmiş en büyük imparatorluklarından biridir. Bu imparatorluk, tarihsel ve kültürel açıdan büyük bir mirasa sahiptir ve Batı Afrika'nın zengin kültürel geçmişinin önemli bir parçasıdır. Mali İmparatorluğu'nun başkenti Timbuktu, o dönemde bilim, sanat ve ticaretin merkezi olarak bilinirken, imparatorluğun geniş toprakları üzerinde güçlü bir yönetim ve ekonomik sistem bulunmaktaydı. Bu nedenle, Mali İmparatorluğu sadece zenginlik ve güç açısından değil, aynı zamanda medeniyetin ilerlemesi ve gelişimi açısından da büyük bir öneme sahiptir.
Comments